POETİK İMGE NEDİR
(Şiir’de “İmge” Nedir, Nasıl Kurulur)
Felsefi anlamda imgenin
tanımı, "Nesnel gerçekliğin insan zihnindeki yansımaları" şeklindedir (Felsefe Sözlüğü/ Orhan Hançerlioğlu). Yani “gece imgesi” denilebilir felsefi anlamda,
ama Şiir’de “gece” sözcüğü tek başına imge olmaz, çünkü Şiir’de bahsedilen
imge, bir başka deyişle “poetik imge” farklı bir anlam içermektedir. Çünkü
“gece” dediğimiz zaman herkeste benzer çağrışımlar oluşur, ama gece + x
sözcükleri ile yani "ilk kez kullanılan” ve en az iki sözcükten oluşan
kombinasyon ile “poetik imge” oluşturulur. Şiir'deki “imge”den kastımız da
budur.
Sıradan bir “doğal sözcüğü”,
yani günlük hayatta aynı dili konuşan herkesin ortaklaşa kullandığı bir sözcüğü
ele alalım, örneğin “ağaç”. Anlambilimin (semantik) alt kolu dilbilimsel açıdan
ifade edersek, somut bir sözcük olan “ağaç” sözcüğü bir göstergedir. İnsanlar
kavramlarla düşünür ve düşündüklerini ifade etmek için göstergeleri
kullanırlar. Bu göstergelerin realite
içinde imledikleri nesnelere, durumlara, olgulara, kavramlara ve eylemlere
gönderge denir. Dilin temel işlevi olan “bildirişimin” oluşabilmesi için bir
göstergenin diğer insanlar için de aynı göndergeyi imlemesi gerekir. Bu
demektir ki bir sözcüğü yazılı ve/veya
işitsel olarak alımlayan tüm bireylerin zihninde oluşan izlenim, görüntü
(imaj/ image) göstergenin genel özelliklerinin toplamıdır. Yani, somut bir sözcüğü örnek olarak ele alırsak, “ağaç”
dediğimizde (veya “ağaç” diye yazdığımızda) işiten (veya okuyan) kimsenin
zihninde bir zeplin ya da asansör görüntüsü oluşmaz. Keza, aynı şekilde, “ağaç” dediğimizde kimsenin
zihninde, örneğin cimrilik veya bela gibi soyut kavramların izdüşümü de oluşmaz.“Ağaç”
sözcüğünü alımlayan her bireyin zihninde farklı ağaç türlerinin görüntüleri
oluşsa da sonuçta ağaçların ortak özellikleri algılanır. Soyut bir sözcük olan
“gece” sözcüğünü ele aldığımızda ise,
gene benzer bir sonuç ortaya çıkar. “Gece” dediğimizde veya “gece” diye
yazdığımızda, işiten veya okuyan her bireyde, ortak izdüşümlerin toplamı oluşur.
Yani “gece” denilince alımlayan bireylerde ölüm, sessizlik, eğlence hayatı,
sokak lambası, uyku, bar taburesi, yalnızlık, karyola, hırsız, seks, vs. gibi
çeşitli soyut kavramlara ve somut nesnelere dair ortak izdüşümler oluşur, ama hiç
kimse “gece” sözcüğünü duyunca ya da okuyunca zihninde “rüşvet” gibi soyut bir
kavram veya “ok” gibi somut bir nesneye dair izdüşüm oluşmaz.
Burada bahsedilen
imaj/image/ imge, bizim ele aldığımız poetik imge değildir, çünkü dil içinde
ortak kullanıma dâhil olan göstergelerin (sözcüklerin) imlediği göndergeler,
her birey için “aynı” ortak görüntüler (imajlar) toplamını oluşturur. Poetik
imge ise aralarında analojik ilinti kurulan anlamca birbirine uzak iki sözcüğün
(göstergenin) yazılı ve/veya işitsel olarak alımlandığında, her bir alımlayıcı bireyin
zihninde farklı şekilde, “kendi öznel algılarına koşut” izdüşümdeki bir
göndergeyi veya göndergeleri oluşturur. Bu gönderge, poetik imgenin eylem
öznesi olan şairin kendi zihninde, kavramsal (conceptional) ve düşlemsel (imaginational)
açıdan oluşan “yaratı”nın içkin olarak taşıdığı hedef ile birebir örtüşmez, her
bireyde aynı ve sabit izdüşüm oluşturmaz. Bu “yaratı” diye tanımladığımız
zihinsel ürünün oluşum mekanizması, şair öznenin etken ve/veya edilgen konumu gibi
pek çok konu, ayrı bir makalede işlenmesi gereken çok katmanlı bir sorunsaldır
(problematik). Keza, daha önceki cümlede “kendi öznel algılarına koşut” diye
ifade ettiğimiz durum, alımlayıcı bireylerin her birinin kendi özgün algılama düzlemlerinin
oluşum ve ayrışım süreçlerinden, bu süreçlere yol açan bireysel ve toplumsal
nedenlerden yola çıkılarak şair-şiir-okur sacayağına dair derin bir
çözümlemenin yapılacağı apayrı bir makaleye kapı aralar.
Evet, döndük başa.
Elimizde ne var, “gece” sözcüğü. Nedir? Bir soyut isim.
Bir diğer sözcüğümüz
nedir? “Gömlek” sözcüğü. Bir somut isim.
Bu iki sözcük arasında
örnekseme (analoji) yoluyla ilinti kurup bir “poetik imge” oluşturacağız.
Sadece bu örnekteki gibi soyut-somut sözcük kombinasyonuyla değil, somut-somut,
somut-soyut, soyut-soyut, soyut-somut kombinasyonlarıyla da iki (en az iki)
sözcük arasında örnekseme yapılarak “poetik imge” kurulabilir.
İlk örneğimizde isim +
isim kombinasyonu üzerinden bir poetik imge kuracağız. Ayrıca isim + fiil veya
fiil + isim kombinasyonu ile de poetik imge kurabiliriz. Bunu da ikinci
örneğimizde ele alacağız.
Şematik olarak ifade
edersek,
gece......doğal sözcük
gece + x= gecenin gömleği……………..birbirinden
anlamca uzak iki sözcük arasında örnekseme (analoji) yoluyla kurulan poetik imge
yz + gece +x = Aşk’a
yırtıldı gecenin gömleği……………zincirleme poetik imgeler ile oluşturulmuş bütün
dize.
Dizeyi, zincirleme etkiyi
oluşturan alt birimlere ayırırsak:
1- gecenin gömleği
2- yırtıldı gecenin
gömleği
3- Aşk’a yırtıldı gecenin
gömleği
gece + x = “gecenin
gömleği” = poetik imge (Doğal dilin yapıtaşlarından iki sözcük arasında
örnekseme yoluyla, konvansiyonel mantığın ötesinde, kendi içsel mantık
paradigması şair öznenin bilinç ve bilinçaltının bileşkesine dayalı olan ve
şiir/ sanat tarihinde ilk kez kullanılan özgün ilinti, poetik imgeyi ortaya
çıkarır. Doğal dil içinde “gecenin gömleği” diye bir ifade yoktur. Gece, gömlek
giymez elbette, soyut bir kavrama somut bir özellik atfettik burada, ama ilk
kez yapılan, sadece bize ait, özgün bir atıf ve bu atıfla oluşan poetik imge,
sözlü veya yazılı olarak kendisini alımlayan her bir bireyde farklı ve yepyeni
izdüşümlere yol açacaktır. Her bir alımlayıcı öznedeki nihai izdüşümler, poetik
imgenin şair öznenin zihnindeki yaratılma sürecinde ve daha önemlisi şair
öznenin poetik imgeye birikme sürecinde, şairin zihninin içkin olarak
hedeflediği izdüşüme yakın veya uzak olacaktır. )
z + gece +x =“yırtıldı gecenin
gömleği” = zincirleme poetik imge (Poetik imge, konvansiyonel mantığın
sınırlarını aşan yeni bir söyleyiş ortaya koymuştu, “gecenin gömleği”, buna bir
fiil sözcüğü olan “yırtılmak” sözcüğünü ekledik, ortaya “zincirleme poetik”
imge çıktı. Doğal dil içinde elbette “gecenin gömleği” diye bir ifade yoktur,
hele ki bunun “yırtılması” diye bir ifade hiç yoktur. Somut bir nesneye, yani “gömleğe” dair fiziksel
bir durumu, “yırtılmak” edilgen fiilini, soyut bir kavrama dair sözcüğe, yani
“gece”ye atfettiğimizde, zincirleme poetik imgeyi kurmuş olduk.
yz + gece +x = “Aşk’a
yırtıldı gecenin gömleği”…zincirleme poetik imgeler ile oluşturulmuş bütün dize
(Bir önceki poetik imge zincirine, bu sefer de “Aşk’a yırtılmak” ifadesini katarak
yeni bir poetik imge daha elde ediyoruz. Doğal dil içinde, “aşka yırtılmak”
diye bir tabir yoktur elbette, konvansiyonel mantığa dâhil değildir, bizim
kurduğumuz kendimize özgü üst dil (metalanguage) içinde realize olmuş ve poetik
imgeyi oluşturmuştur.
Nihai Sonuç: “Aşk’a
yırtıldı gecenin gömleği”. Soldan sağa, sağdan sola toplasan topu topu 4
kelime, ama ne çok katman var içinde, zincirleme kaç iç içe imge.
Bir başka örnek üzerinden
devam edelim. Bu seferki isim + fiil kombinasyonu olsun:
İsim sözcüğümüz: sokak
Fiil sözcüğümüz: ağlamak
ağlamak…..doğal sözcük
x + ağlamak = sokağa ağladım….poetik imge (Bu
sefer, önceki örnekten farklı olarak, bir somut isim ile bir fiil arasında
örnekseme yoluyla ilinti kurduk. Doğal dil içinde “sokağa ağlamak” diye bir
tabir yoktur. Doğal dilin sıradan yapıtaşlarını, yani herkes için aynı izdüşüme
sahip olan iki sözcüğü alıp doğal dilin dışında ve üstünde, konvansiyonel
mantığın dışında ve ötesinde bir kombinasyonla bize özgü yeni bir dilin
yapıtaşlarına dönüştürdük.)
x+ ağlamak + z= sokağa
ağladım heveslerimi……….zincirleme poetik imge
x+ ağlamak + y + z= sokağa
ağladım mor heveslerimi……….zincirleme poetik imgeler bütünü dize.
Tam da burada “Kral
çıplakkk!” diye samimiyet ve cesaretle haykıran çocuk gibi şu soru sorulabilir:
“E, iyi madem, biz de birbirleriyle alakasız ne kadar sözcük varsa, yan yana
koyalım, biraz üstünde kafamıza göre düzenlemeler yapalım, ne de olsa mantık ve
gramer kurallarıyla da sınırlı değiliz, uydur babam uydur, Şiir bu mudur yani?”.
Onu da yapanlar var
günümüzde şiir niyetine, “postmodern” şairler. Bu noktada, daha önceden yazdığım
makalelerimden birinden alıntı yapacağım:
“Post-modernist şiir, şiirde anlam’ı ve anlak'ı hiçleyerek, şiiri sadece
sözcük ve harf oyunlarına indirgeyen ve şair öznenin bilinçaltını
dışavurumundan öteye geçmeyen şiir türüdür. Eklektik olarak sürrealizm,
dadaizm, letrizm gibi akımların etkilerini içinde barındıran post-modernist
şiir, öteki'lerle empati kurmayı ve bunu yansıtmayı önemsemeyen ve dolayısıyla
da okur tarafından özdeşlik kurul(a)mayan, hayatın şair öznenin bilincinden
dönüştürülerek yansıtılmadığı, ancak şairin içsel bunalımlarının şımarıkça
dışavurumundan öteye geçmeyen bencil ve şımarık bir metinsel oyundur. Bu
şiirlerdeki insan, sadece bir plastik malzemedir. Yaşayan, umutları, kaygıları,
dertleri, sevinçleri olan insan yoktur bu şiirlerde. Sadece şair öznenin
kendisi ağırlık merkezidir, sadece kendi yarasını yansıtmak kaygısındadır,
sadece kendisi anlamlı ve önemlidir çünkü kendisi için. Temel çelişki ise,
bunca bencilliğin içinde şiirlerini “okunmak” üzere yayımlamalarıdır. Okuru
umursamayan bir şiir anlayışında yazanların, “okunmak” talebiyle, yazdıklarını
matbu ya da sanal ortamda paylaşması, dergilerde ya da kitap halinde
yayımlaması ise, kendileriyle çelişkiye düşmelerine neden olan gülünç bir
durumdur.
Son yıllarda kimi dergilerin ağırlık merkezini oluşturduğu “görsel şiir” anlayışı da, gene insanı merkez almayan, okur tarafından özdeşlik kurulmasını önemsemeyen, şiirden anlam’ı ve anlak’ı dışlayan yapısıyla, post-modernist şiir algısına dahildir. Ne var ki, harf kombinasyonlarının ve şekillerin, sadece bilgisayar aracılığıyla üretilmesi üzerine kurulu, aslen tipografik bir oyun olan bu şiir(!) anlayışı, temelde, şair özne tarafından üretilmiş yazılı metnin okur tarafından metin üzerinden okunması paradigması üzerine kurulu şair-şiir-okur ilişkisinin dışında olduğu, şiirden çok görsel sanatların ilgi alanında değerlendirilmesi gerektiği, nesnel gerçekliğin hayattan yansıtılması ile okur tarafından empati ve özdeşlik kurulabilecek yazınsal ürünler olmaktan çok uzak oldukları, ancak geçici bir moda olmaktan öte varlıklarını sürdüremeyecekleri çok aşikar olduğundan dolayı, kanımca üzerinde çok fazla durulması gereken bir yapılanma olmamaktadır.”
Son yıllarda kimi dergilerin ağırlık merkezini oluşturduğu “görsel şiir” anlayışı da, gene insanı merkez almayan, okur tarafından özdeşlik kurulmasını önemsemeyen, şiirden anlam’ı ve anlak’ı dışlayan yapısıyla, post-modernist şiir algısına dahildir. Ne var ki, harf kombinasyonlarının ve şekillerin, sadece bilgisayar aracılığıyla üretilmesi üzerine kurulu, aslen tipografik bir oyun olan bu şiir(!) anlayışı, temelde, şair özne tarafından üretilmiş yazılı metnin okur tarafından metin üzerinden okunması paradigması üzerine kurulu şair-şiir-okur ilişkisinin dışında olduğu, şiirden çok görsel sanatların ilgi alanında değerlendirilmesi gerektiği, nesnel gerçekliğin hayattan yansıtılması ile okur tarafından empati ve özdeşlik kurulabilecek yazınsal ürünler olmaktan çok uzak oldukları, ancak geçici bir moda olmaktan öte varlıklarını sürdüremeyecekleri çok aşikar olduğundan dolayı, kanımca üzerinde çok fazla durulması gereken bir yapılanma olmamaktadır.”
Post Modernist
Şiirler(!) Sirki/ Serkan Engin/BirGün Kitap Eki Sayı 100, 2011/ Afrodisyas
Sanat Sayı 27-28, 2011/ İnsancıl Dergisi
Sayı 263-264, 2012
Zurnanın zırt dediği
nokta, “denge” meselesidir. Ne düzyazı mantığıyla yazılmış cümleleri kırıp
kırıp alt alta yazarak, az biraz uyak, redif düşürerek yazdığınız metin şiir
olur ne de bilinçaltı kusmuklarınızı kağıda döküp zırvalayarak şiire
ulaşabilirsiniz.
İmgeleriniz, kolektif
bilinçaltına, onun çekirdek yapıları arketiplere erişebilmeli ve izlek olarak,
sizin biricik kişisel yaşantınızın ötesinde başka başka birey ve toplulukların
ortaklaşa yaşadıkları realiteleri imleyen yapıda olmalıdır. Ancak o zaman, yani
kendi bireysel varoluşunuzda sıkışıp kalmayıp ötekiler’in de şiir düzleminde
dili olabiliyorsanız, yaşayan ve devinen “sahici” şiirler yazabilirsiniz.
SERKAN ENGİN
Yaşam Sanat Dergisi, Eylül 2014
Yorumlar