Serkan Engin'den Esinlenerek
Aşağıdaki üç kısa yazı, Serkan Engin’in edebiyat (şiir) anlayışından esinlenerek kaleme alındı.
---
1. ŞİİR YARIŞMALARI VE ŞİİR SÖMÜRGENLERİ
Sanat yapıtı katına yükselmiş hiçbir "nesne" (şiir, roman, deneme, öykü, resim, heykel, film, müzik yapıtları vs.); "biricik"/"özgün’" olması gibi nedenlerle, başka sanat yapıtlarıyla yarıştırılamaz. Bir sanat yapıtı, bir başka sanat yapıtıyla hiyerarşik-hegemonik bir ilişki içine sokulamaz. Sanat yapıtları arasında, kapitalist kâr mekanizmasının temel itici gücü konumunda olan "rekabet" motivasyonuna yer verilemez.
Konumuz özelinde, şiirle sınırlanalım: Bir şiir, başka bir şiirin; bir şair, başka bir şairin rakibi/hasmı olamaz. Olursa, orada şiirden/şairden değil; "piyasa ekonomisi"nin kurallarına göre işleyen bir düzenekten, o ekonominin insanlık-dışı gereklerine uygun kurulan "pazar"larda "yer/tezgâh" kapmaya çırpınan "şair kılıklı birtakım kasaba esnafları"yla onların mallarından/metalarından söz ediyoruzdur. Başka bir söyleyişle: O malların/metaların "sâhip"leriyle kendilerini beğendirmeye can attıkları kimi "şiir efendileri"dir gündemimizde.
"Şiir efendileri", etik/estetik erginleşmelerini tamamlayamamış, tamamlayamadığı için de şiirini pazara pırasa sürercesine süren bu "taşeron şiirseviciler"nin "eşantiyon"ları arasından birini yâhut birkaçını, güyâ öne çıkararak, erklerini kavileştirirler.
Olan-biten, edebîymiş/sanatsalmış gibi gösterilir. Hiç alâkası yok! Sapına kadar siyâsaldır. Daha acısı: yarışmaları tertipleyen şiir ağababalarının neredeyse tamamına yakını, kendilerini demokrat, devrimci, en azından sosyal-demokrat diye tanıtmışlardır cümle âleme. Utanma-sıkılma neymiş, bilmezler. Yeter ki dümenlerini çevirsinler. Şiirin saygınlığını, kapitalist paradigmalara bağlanarak yere çalsınlar ve beşer-onar kişilik yandaş tekkelerinin çorbalarını kaynatsınlar. Üretilen büyüklü-küçüklü muktedirlerle, şiiri, şiirin hakikisini, siyâseten iğdiş ve iğfal etme operasyonlarıdır, döndürülen dolapların dibâcesi.
Serkan Engin’in benden çok daha kapsamlı ve yetkin deyişlerle, maskelerini düşürdüğü, iğrençliklerini teşhir ettiği bu "şiir sömürgenleri"ne karşı, şiire sâhiden gönül veren, gönülden öte ömür veren herkesin, ileri dayanışma bilinçlerinin ışıklarında sımsıkı kenetlenmeleri ümidiyle noktalıyorum bu yazıyı.
2. TARLA VE BOSTAN
İlâhi Serkan Engin Arkadaş,
Her harfi haklı ve sonuna kadar meşrû yazılarınızın birinin başlığı: Şair Çalar, Şair Oynar
O gerçekten silkeleyici ve ayıktıran yazınızda, şiire yaşamını bağ(ış)lamış şairlerin bile kitaplarının günümüzde satılmadığından; tanınmamış şairlerinse handiyse kitaplaşamadıklarından; ama şairlerin de birbirlerini okumadıklarından vbg. yakınmışsınız.
Günübirlik konuşma tarzının azıcık üstünde cümleler kuruyorsanız, "felsefe yapma!"; duruşunuzda/söyleminizde bir iki sanatsal kıvılcım görürlerse, "edebiyat yapma!" dedikleri bir coğrafya buraları! Gene buralarda, "Yağdı yağmur, çaktı şimşek/Sen de mi şair oldun, eşşeoğlu eşşek" kaba-terânesinin ne denli yaygın olduğunu ise, siz benden çok daha iyi biliyorsunuz. Eh, "battım"lı, “sattım"lı, "kattım"lı "yattım"lı kafiyelerle bir oturuşta tomar tomar şiir dışkılayan insanlar da buralarda yaşıyorlar.
Öyleyse, sözgelişi: Turgut Uyar gibi, Melisa Gürpınar gibi cins şairlerin kitapları neden satsın ki? Serkan Engin’in iyi şairliğini gölgelemek istemeyen bir parasal tutkusuzluk hâli, hangi yayınevi sâhibinin sosyal genetiğinde saklıdır acaba? Var mıdır öyle biri?
Son kitap fuarında yaprak kıpırdamazken, deprem ne zaman oldu, hatırlasanız ya: Şovmen Cem Yılmaz geldiğinde değil mi?
Böyle tarladan bu kadar bostan, diyen dilleri seveyim.
3. BİR ÂHİR ZAMAN HÜLYÂCISI
Serkan Engin; şiirlerinde olduğu kadar, denemelerinde de, "farklı" ve "cesur" çıkışlarla belirginleşen biri olarak dikkat çekiyor.
Edebiyatın hatırını, hısım-akrabânın, ahbap-çavuş ilişkilerinin hatırlarının üstünde tutuyor ki; bu tavır, onun dürüstlüğünün, demokrasi terbiyesinin tornasından-tesviyesinden yeterince inceltilmiş bir hassâsiyetle geçmişliğinin nişânesidir. Bu kıratta bir tutarlılığın ikinci bir örneğini, bizim "ehil ve evcil edebiyatistan"ın sınırları dâhilinde bulabilmek, o denli kolay değil zannımca.
Serkan’ın haklı olarak çok yakındığı, kerâmeti kendinden menkul "memleketimden edebiyat(çı) tipolojileri"nin sergilediği tiksindirici festivaller, günün birinde iptâl edilerek, Târih Baba’nın tozlu arşivlerine kaldırılarak, onların tîranca işgal ettiği o oylumları, hakikatli ve hikmetli edebiyat işçilerinin emekleriyle eserleri dolduracaksa; burada en haysiyetli, en büyük hisse, hiç kuşkusuz kendisinin olacaktır.
Serkan Engin; (onu şiirbazlar, onu yazmanlar saymasalar da) “dobra şiir”in ve “dobra yazı”nın alınlığında, (üfürükten erk’lere değil, hakikat’e yaslanarak) yaşayan bir “âhir zaman hülyâcısı”dır.
2016
Not: Şair-yazar-eleştirmen Bünyamin Durali'nin izniyle yayımlanmaktadır.
Yorumlar